İçimizdeki dalkavukları ıslah et Allah’ım!

İnsanoğlu kendine çıkar sağlamak için başkalarının
hakkını çiğneme günahıyla tarihin en eski zamanlarında tanışmıştır.

Şimdilerde adına dalkavukluk dediğimiz bu mesleğe
günümüzde ‘yalakalık’ deniyor. Yalaka, gök kubbenin gördüğü en eski
zalimlikleri iş edinmiştir kendine. Bazen masum bir menfaat temini
uğruna zavallı uygulamalara girişir, bazen canlara kastedecek kadar
arsızlaşır ve azgınlaşırlar. Makam, güç, para vb . yönünden üstün birine
yaranmak yegane gayeleri olduğu için menfaatleri bittiği anda bir
başkasının dizi dibine çöküp meslek icrasına orada başlamaları tabiidir.
Onlar güce tapar ve gücü kendileri için kullanabilmek üzere her çareye
başvururlar. Dalkavukluğun milliyeti, cinsiyeti, din veya imanı yoktur.
Tarih, çıkar uğruna yapılan dalkavukluğun pek çok örneğini görmüştür
çünkü.

Dalkavukların sayısı, gücü elde bulunduran iradenin zayıf
karakterli olması halinde hızla artar. Osmanlı Devleti’nin yükseliş
devrinde fazla görülmeyen dalkavukların çöküş sürecinde mantar gibi her
yerde türeyivermeleri bundandır. Yönetimin ve gücün çevresini
dalkavuklar sarar da yönetici de zayıf iradeli çıkar, her önüne gelene
inanırsa orada dalkavukluk bir cinayete bile kapı aralayabilir. Örnek mi
istiyorsunuz; buyurun Sultan III. Mehmet’in sarayı:

Adnî (cennetlik) mahlasıyla şiirler yazıp "Yokdurur zulme
rızamız adle biz mailleriz / Gözleriz Hakk’ın rızasın emrine kâilleriz"
diyen adamdır. Ama gelin görün ki yaptıkları… Tarihin kaydettiğine
göre Sultan Mehmet vehimli, saf kalpli ve zayıf iradeli birisi imiş.
İnsanlar gelip kendisine bir şey söylese hemen inanır, derhal o
doğrultuda icraat yapar, sonradan hakikati öğrenince de pişman olur.
Nitekim tahta geçer geçmez on dokuz kardeşini boğdurtması böyle bir
dalkavukluk hikayesinin sonucudur.

Sarayda vezirden kethüdaya, askerden hademeye iş görenler olduğu
gibi eğlenceye dalan hanendeler, sazendeler, cüceler, dalkavuklar var
idi. Bir yandan dünyanın her yanından getirtilmiş bu eğlence adamları
birbirini kıskanıyor, diğer yandan yöneticiler rekabet duygusuyla
hastalıklı ilişkiler ağı örüyorlardı. Çünkü dalkavuklar için en vahim
durum, başka dalkavukların varlığıdır.

İşte o günlerden bir yalakalık hikayesi: Bir bahar gününde
Nurcihan Haseki’nin oğlu Şehzade Mahmut, Sarayburnu’ndaki kayalıklara
doğru inip elindeki çakılları denize atarak oyalanıyordu. Birden yanında
bir derviş belirdi. Kimdi, nereden gelmişti, bilmiyordu. Gözlerinin
ortasındaki kömür bakışlar yüreğine saplanıverdi, bir müddet baktı,
dayanamayıp başını yere indirdi. Dervişin sözleriyle sarsılmaya başladı:

– Bak a Mahmut! Sultanlık istersen yağız ata binmekle, kaftan
giymekle onu elde edemezsin. Anadolu Celali illetinden kavruluyor. Eğer
şu mülke sultan olmak, ahiretinde cennete girmek istiyorsan önce halkın
gönlüne girmeye bak. Git, Celalileri sustur! Şu sarayda bu işi senden
başka yapacak kimse de yoktur! Şehzade sihre uğramış gibiydi. Başını
kaldırdığında dervişin kayalıklardan aşıp gitmekte olduğunu gördü.
Hayatını bu derviş nereden biliyordu? Hızır mıydı? Kendisine bu görevi
neden vermişti?

Şehzade günlerce düşündü ve vezirlere mektup gönderdi. Kendisine
bir ordu vermelerini istiyor ve bu ordu ile Celaliler üzerine
yürüyeceğini bildiriyordu. Mektupların içindekiler sarayda duyulunca
saray dalkavukları sultan eşiğine döküldüler. Hepsi de şehzadenin ordu
istemesiyle bir isyana kalkışacağını dile getiriyorlar. Bir tek
veziriazam Yemişçi Hasan Paşa şehzadeye inanmış ve onu bir ordu ile
Anadolu’ya göndermekle Anadolu birliğinin sağlanabileceğini dile
getirmişti. Sultan ona değil, dalkavuklar sürüsüne inandı. Dalkavuklar
aslında halkın Şehzade Mahmut’a gösterdikleri sevgiden dolayı rahatsız
idiler. O tahta geçerse dalkavukluklarının devam etmeyeceğini
biliyorlardı. Bu şehzade ortadan kalkarsa dalkavukların iktidarı devam
edebilirdi. Çünkü onlar güçlü, akıllı bir hükümdar istemezler; bilakis
yönetip yönlendirebilecekleri bir kukla isterlerdi. Olan Şehzade
Mahmut’a oldu ve annesiyle birlikte idam ettirildi. Ardından Yemişçi
Hasan Paşa da öldürtüldü. Sultan yaptığına pişman olup Şehzade Mahmut’un
yazdığı mektupları okudu. Hiçbirinde isyanı çağrıştıran tek kelime
yoktu. Dalkavukluk rekabet ateşiyle körüklenirmiş, babanın dalkavukları
kendine rakip olduğunu söyleyerek öz oğlunu öldürtürken diğer
dalkavuklar da kendi rakiplerini ateşe atıvermişler. Şehzadenin annesi
Nurcihan ile veziriazam Hasan Paşa işte o ateşe yandılar. Allah’ım!..
Bizi, ülkemizi, halkımızı dalkavukluk illetinden kurtar!.. Allah’ım!..
Yüreklerimizi kıskançlık ateşiyle yakma!.. i.pala@zaman.com.tr

İskender Pala – Zaman Gazetesi


 29 Haziran 2010, Salı

Bu yazı Iskender Pala içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Responses to İçimizdeki dalkavukları ıslah et Allah’ım!

Yorum bırakın